23 Ocak 2010 Cumartesi

Türk futbolunda jöle ekolü

Futbolumuzun yeni fenomenlerinden Bülent Uygun. Yalnızca ikinci ligin sıradan bir takımını birinci ligde şampiyonluğa oynatmaktaki flaş başarısıyla değil; ‘fiyakalı’ edasıyla, sansasyonel açıklamalarıyla ve elbette jöleli saçlarıyla da dikkat çekiyor.

30.5.2009/ aksam.com.tr


Futbolcusundan “uyurken yorganının açılıp açılmadığına kadar” haberdar olan; oyunculuğunun noktalandığı ikinci ligin sıradan takımını teknik direktörlüğünde ‘Lailalardan uzak tutup la ilahe illallahlara’ sığınarak birinci ligde şampiyonluğa oynatan; bir gün şampiyonluğun müjdesini verirken diğer gün bunun imkânsızlığından sitemkar olabilen ve en nihayet, ‘lider’ tipi teknik direktörlük kabına sığmayıp, aynı zamanda iki demecine beş ‘toplumsal mesaj’ sığdırarak toplum liderliği kabına taşan ‘renkli’ bir kişilik Bülent Uygun. Bir zamanlar çaktığı selamla ünlenen ‘asker Bülent’i iki yıldır Sivasspor’un başında, kendi deyimiyle artık general rütbesiyle izliyoruz.

Ligin son dönemecine girilirken Trabzonspor’u yenip de şampiyonluğa doğru bütün tahminleri çalımlayarak iddialı bir adım attığında şöyle konuşmuştu; “Yaşadığımız 8 günlük zorlu süreç içinde türbülans antrenman teknikleri ile hazırlandık… Anadolu artık ayağa kalktı, bu ülkenin her toprağının en batısından en doğusuna kadar herkes bizimle birlikte, dualarıyla bizi destekliyorlar… Sadece Anadolu'nun makus talihini değiştirmek için mücadele eden, Anadolu'nun bütün topraklarının destekleriyle şampiyon olmaya ilerleyen bir Sivasspor var… İhtilal gibi düşünülecek yeni bir devrim oluşuyor... Trabzonspor maçıyla ilgili kurmaylarım çalışmalarını en güzel şekilde yaptı…”

Jölesiz çıkmam abi!
Genç teknik direktör bir kez daha kendisini şampiyonluk heyecanına kaptırmışken benim dikkatimi en çok jöleli saçları çekti. Bir an için “demek ki başarılı olmak yetmiyor, atlanan basamakları, kazanılan yüksek statüyü vurgulamak için muhakkak jöle gerekiyor” diye düşündüm. Zira aklıma Fatih Terim gelmişti. Avrupa’nın fethi ayarındaki bir başarıyla Fiorentina’nın başına geçişinin ikinci gününde karşımıza jöleli saçarıyla çıkmıştı Terim. “İşte karizma, işte lider” türünde konuşulduğunu hatırlıyorum o sıralarda. Hatta sonrasında Şenol Güneş milli takımın teknik direktörlüğüne atandığında Terim’in gölgesinde kalmış ve ‘sönüklüğü’ eleştirilmişti. Güneş’in imdadına yetişense yine saç jölesiydi; bir düğüne jöleli saçlarıyla gitmiş, lider ve karizmatik olabileceğine medyayı anında ikna etmişti.

Terim icadı bu liderlik meselesi acaba yeniden yazılan Türk futbol kitabının bir kanunu muydu? Edasından ve demeçlerinden anlaşılıyor ki, en azından Uygun’un bu soruya cevabı “evet!” Kendisi örneğin futbolla ilgili bir açıklama yaparken, birden bire belediye başkanından rol çalıp lafı kentteki dikimevi eksikliğine getirerek, içindeki Sivas sevgisini gösterdiğinde artık şaşırmıyoruz. Ya da Sivas’ta yeni yapılacak stattan bizzat sorumlu olduğunu duyurup kulüp başkanı pozuna girdiğinde, “bu nasıl bir iştir ki” diye sormuyoruz. Yoksa karizmanın ve liderliğin gücü mü söz konusu olan?

‘Favorim Fenerbahçe’
Fakat yine de jöleli saçlar, lider tipi karizmatik duruşlar her zaman akıllara soru işaretleri düşmesini engelleyemiyor. Bu yıl yakalamaya çalıştığı şampiyonluğun kuyruğuna, Uygun’un yönetiminde geçen yıl da ulaşmıştı Sivasspor. Bitime üç hafta kala Galatasaray – Fenerbahçe derbisi vardı ve Uygun yorumunu açıklıyordu; “Sahadan galip ayrılan şampiyonluğun en büyük favorisi olur. Gönlümden geçen Fenerbahçe’nin kazanması. Ben Fenerbahçe forması giydim, orada futbol oynadım. Gönlümden tabii ki Fenerbahçe geçiyor. Fenerbahçe daha iyi bir kadroya sahip. Dolayısıyla ağırlık Fenerbahçe’den yana...” İfadedeki aksaklığı tebessümle okuyor olabilirsiniz. Oysa daha garip ve belki de daha ironik bulacağınız başka bir durum var. Sivasspor o esnada Galatasaray ve Fenerbahçe’nin üç puan gerisindedir. O maçta Galatasaray Fenerbahçe’yi yenerse ve sonraki hafta da Sivasspor Galatasaray’ı yenerse bir sonraki haftaya, yani ligin son maçına Sivasspor şampiyonluk için çıkacaktır.

‘Futbolun güzellikleri…’
Denizde balık, Uygun’da hikaye, anekdot. İstemediğiniz kadar. Yeter ki futbol mevsiminde olun. Son iki futbol sezonunda iki üç açıklamasına denk geldiyseniz, kendisini ifade ederken kullandığı favori kalıplarından en azından birini duymuşsunuzdur; “futbolun güzelliklerini sahaya yansıttık” gibi. Bu kalıpların içinde en çok göze batanı, kulağı tırmalayanıysa “biz şampiyon olamayız” cümlesinin türevleri. Masumane bir taktik gibi ama işin rengi, yine Uygun’un sıklıkla tekrarladığı diğer bir favori kalıbı duyunca değişiyor; “şampiyonluk yolunda ilerlemeye devam edeceğiz.” Takımı kaybettiğinde futbolun ilahi adaletini sorgularcasına ilk kalıbı kullanırken, kazandığında devreye ikinci kalıbın girmesi gecikmiyor. Futbolseverler olarak ağzımızda tuzlu bir tat kalıyor. Gerçekte ne olduğunu, neyi düşündüğünü anlamakta güçlük çekiyoruz. Yoksa her devre değil, her güne ve makama uyum göstermede jöle kıvamındaki becerisini alkışlamalı mıyız?

“Bana ‘Beyaz Zico’ derlerdi.”

“Gidiyor bir takımın yönetiminde olan belediyeci futbolcu alıyor geliyor. Adamın uzmanlık alanı foseptik çukuru. Alıp geldiği futbolcu da foseptikten çıkmış gibi.”
Önceki hafta bir üniversitedeki panelde takımların transfer politikalarını eleştirirken...

“İstanbul’da Laila var, Sivas’ta ise la ilahe İllallah… Şehirde gece hayatı yok. Futbolcuların alkol satın alabileceği bir kaç büfe var, onlarla da iletişim halindeyim. Herhangi bir oyuncum içki aldığında hemen haberim oluyor.”
Mart 2009’da bir panelde takımının başarısının sırrını açıklıyor.

“Yediklerine, içtiklerine, gezdiklerine, tozduklarına her şeye karışıyorum. Futbolcumun uyurken yorganının açılıp açılmadığına kadar bilirim. Yatırım yapmak isteyenlere mutlaka yol gösteririm. Araba alırken veya satarken de akıl veririm.”
Mart 2009’da bir röportajında, futbolcularıyla yakınlık derecesi hakkındaki soruya verdiği cevap.

“5 yeriz, 7 yeriz ama 6 yemeyiz. 7 yeriz, 9 yeriz ama 8 yemeyiz.”
Bu sezonki 4-2’lik Fenerbahçe yenilgisinin ardından şampiyonluk yarışındaki rakipleri Galatasaray ve Beşiktaş’a gönderme yapıyor. (Galatasaray Fenerbahçe’ye 6-0, Beşiktaş da Liverpool’a 8-0 yenilmişti.)

“Arsenal teknik direktörü Arsene Wenger, 1 milyar dolarlık takıma sahip olacak ve gelecek Sivasspor’u 3-0, 4-0 ya da 5-0 yendiği zaman dünyanın en büyük hocası olacak. Gelsin, Sivasspor ile beraber Arsenal'i 3-0, 5-0 yensin o zaman ben ona ‘dünyanın en büyük hocası’ diyeyim.”
Yurtdışında çalışan teknik direktörlerle yerli teknik direktörleri karşılaştırıyor.

“Ben hayatım boyunca dobra bir insan oldum, ne düşünüyorsam söyledim, arabada bile geri vitese takmam.”
Bir TV programındayken. Ocak 2009.

“O zamanlar asker Bülent’tim. O zamandan bu yana da asker Bülent olarak kaldım. Şimdi de general Bülent olarak devam ediyorum.”
Bu yılın başındaki bir basın açıklamasından.

“Hakan’ı eleştirenleri hiç cuma namazına giderken görmedim.”
Geçen yıl Fenerbahçe- Galatasaray derbisi için ‘kutlu doğum haftasına yakışan bir maç olsun’ diyen Hakan Şükür’ü desteklerken.

“Ben Karapınar’da 20 hanelik bir köyün çocuğuyum. Köyler arası maçlarda çok top oynadım. Daha o zamanlar yıldızdım. Brezilyalı usulü kıvrak oyun stilim nedeniyle bana Beyaz Zico derlerdi.”
Aralık 2007’deki bir röportajında Zico’ya olan hayranlığı soruluyor… Zico’nun lakabının ‘Beyaz Pele’ olduğunu hatırlatalım.

“Sivaspor’da oynatılması düşünülen sistem Alman ekolü ile birlikte Brezilya ekolünü birleştirip Yiğido modelini oluşturmak.”
2005’te Sivasspor’un idari menajeriyken yeni sezon hedeflerini açıklıyor.

“Manchester United’ın 40 yıldır evinde yenilmediğini söylüyorlar. Yenilmez tabii, daha önce Fenerbahçe ile hiç oynamamışlar.”
1996-97 sezonundaki Şampiyonlar Ligi maçında, sahasında 40 yıldır yenilmeyen M. United’i 1-0 yendikten sonraki değerlendirmesi.

http://www.aksam.com.tr/2009/05/30/haber/yasam/1042/turk_futbolunda_jole_ekolu.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder