23 Ocak 2010 Cumartesi

Cübbeli Ahmet Hoca projesi

Cübbeli Ahmet Hoca bir aydır yine o ‘komiklikleri’, her fırsatta ağzından dökülen acayip incileriyle karşımızda. Kendisi Cem Yılmaz’ın en büyük rakibi mi? Sistemin kenara ittiği bir marjinal mi?


11.07. 2009/ aksam.com.tr


Türk malı politikacıların, bürokratların, dini önderlerin memlekette başka yerde rastlanamayacak zenginlikte bir mizah potansiyeli yarattığı hep söylenir. Hiciv geleneğimize yaslanıp bu kişilerle şöyle keskince bir dalgasını geçmek isteyenin başınaysa her zaman gelmeyecek şeylerin son yıllarda geldiğini yine sıklıkla duyarız; haklarında bir espri yaptığınızda, bir karikatürlerini çizdiğinizde, hatırı sayılır miktarda tazminata mahkum olmadıysanız ya da çalıştığınız yerden uzaklaştırılmadıysanız şanslı sayılabilirsiniz.


Durum böyleyken sahnede mizahçılardan rol çalmaları zor olmuyor. Cem Yılmaz’ın en büyük rakibi olarak Cübbeli Ahmet Hoca’yı görebiliyor, korktuğumuz isimlerden çoğu kez sakındığımız hiciv oklarını çekinmeden ona atabiliyoruz. Son bir aydır yaşandığı gibi.


Bugüne kadar Malta’da tatil yaparken kullandığı jet ski’yle ve internetten sayısız kez tıklanan videolarıyla gündeme gelmişti Cübbeli Ahmet Hoca. Bizzat cemaatten şikâyetler aldığını belirttiği “sapıklıklardan” ters ilişki konusundaki vaazı ya da hem namazda hem tuvaletteyken önemi orta çıkan kuş sesli cep telefonunun faydaları hakkındaki vaazı bu videoların en ünlülerinden.


Son bir aydır ise gazetelerde maceralarını yine espri kategorisinde okuduk. Ofisine astığı Atatürk resmi nedeniyle cemaatin bir kesimi tarafından nasıl haşlandığını; kendisiyle acayiplik konusunda boy ölçüşebilecek ender isimlerden Adnan Oktar’la girdiği “ben mehdiyim- hayır değilsin” polemiğini (evet, bu arada Adnan Hoca kendisini Mehdi ilan etmiş anlaşıldığı kadarıyla); umre seyahatleri düzenleyen bir firmanın epey kâr getiren reklam yüzü olduğunu; cemaatinin lideriyle umreye giderken havalimanında 5 bin müridi tarafından nasıl uğurlanıp yine benzer biçimde nasıl karşılandığını ve oyuncak bebekleri insanı tahrik ettiği için günah ilan ettiğini…


Cem Yılmaz’a rakip olarak görülmesinin dışında Cübbeli, camilerden büyük paralar toplayan, keyfine ve kadınlara düşkün ‘din tüccarı’, marjinal bir kişilik pek çok kişi için. Bazılarına göre ne yaptıklarıyla ne de söyledikleriyle Türkiye’deki dindar kesimi temsil etmiyor. Sistemin dışına itilmiş biri olarak onun fikirlerini bütün dindarlara mal edecek biçimde genelleştirmemeli, bu fikirler üzerinden sonuç çıkarmamalıyız.


Bu hayat hikâyesini kim yutar?

Çeşitli vesilelerle kendisini anlattığı konuşmalarına, internet sitesindeki biyografisine baktığımızdaysa bambaşka bir manzara; maneviyatın semalarından bize nanik yapan, tanımlamakta zorlandığımız bir cismin portresini çizdiğini görüyoruz. Kolay yutulamayacak bir hikâyeyi şu tür efsanelerle kurmakta mazur görmemiş kendisi...


1970’lerin sonlarında çocukluğunu yaşayan küçük Ahmet bir gün Fatih’teki İsmailağa Camisi’nin yanında arkadaşlarıyla oyun oynarken ağlayarak eve gelir. Anne “oğlum niçin ağlıyorsun” diye sorduğunda bizimki “bana sünnetsiz diyorlar, ben sünnet olacağım” cevabını verir. Annesi bir gün eve gelirken sürpriz onu bekliyordur; Ahmet ailesinden habersiz sünnetçiyi evine çağırıp kendi sünnetini yaptırmıştır.


Baba Yusuf Ünlü bir gün küçük Ahmet’in bazı günler okuldan kaçtığını fark eder. İlim öğrenmek için kaçıp gittiği yer İsmailağa Camisi’dir. Baba okula gidip hoca hanıma Ahmet’in devamsızlığını sorar. Hoca hanımsa babayı sınıfa götürüp bizimkinin arkadaşlarıyla tanıştırır. Ve sürpriz; bütün çocuklar hep bir ağızdan yüksek sesle “hocamızın babası gelmiş” diye bağırır ve aralarından biri ileri fırlayıp babanın pardösüsünden tutarak “Mahmut bizim hocamız, o bana Allah’ı ve peygamberi tanıttı” der.

Maceraları bu kıvamda akıp giden Cübbeli Mahmut Hoca’nın her hikâyesinde, kendisinin bulunmaz bir liderlik kumaşından yapıldığı hissettiriliyor. Fakat Atatürk resmi konusunda haşlanmasının gösterdiği gibi cemaat bu kumaştan yeterince etkilenmemiş. Liderlik yarışında yalnız bırakmak istemiyorlar. Onu haşlayanlar örneğin cemaatte müziğin yasak olduğunu, bizim epey marjinal bulduğumuz Cübbeli’nin ise radyosunda müzik yayını yaptığını söyleyip eleştiriyorlar.


Cübbeli Ahmet Hoca’nın hicve fazlasıyla müsait olması ve Türkiye’nin dindar kesiminden ayrı görülmeye çalışılması onun Cem Yılmaz’dan daha komik oluşundan ve sistemin dışına itilmişliğinden değil; henüz yeterince etkili bir güce sahip olamayışından kaynaklanıyor. Yoksa örneğin bir Fethullah Gülen’in de, komiklikte Cübbeli’den geri kalmayacak maceraları, acayip bulacağımız fikirleri muhakkak ki vardır.


Babası Yusuf Ünlü’nün iş ilişkileri, Cübbeli Ahmet Hoca’nın sistemin dışında değil, bizzat sistem tarafından üretildiğini göstermeye yetiyor. Ünlü, İslami akımların hızla yükseldiği 1980’lerde Yahya Murat Demirel ve Türkiye’nin ilk banka hortumcusu Kemal Horzum’la ortaklık kurar. Sahibi olduğu tel fabrikası kısa sürede Türkiye’nin en büyük tel ve çivi üreticisine dönüşür. Evlendiğinde nikâhını İsmailağa cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’na kıydırırken, çocuğu olunca adını da ‘efendisinden’ alıp Ahmet Mahmut koyar. Ahmet, dünya işlerinden elini ayağını tamamen çekip kendisini imanın ve ilmin yoluna adamasını, kendisiyle sürekli ilgilenen babasının iş ilişkilerine borçluydu. Cemaatin liderliğine oynaması da elbette ki bu sayede mümkün olabilir.


Siz yutar mısınız bilemem ama kendisi bu liderlik projesini cemaatine yutturduğu gün, kendine özgü acayip fikirleriyle Türkiye’deki dini kesimin ortalaması arasında gördüğümüz büyük fark bir anda küçülecek; bir anda Cem Yılmaz’ın bu rakibinin pek de komik olmadığını fark edeceğiz.


http://www.aksam.com.tr/2009/07/13/haber/yasam/1605/cubbeli_ahmet_hoca_projesi____.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder