23 Ocak 2010 Cumartesi

Demokrasi savaşları

‘Öz demokratların’, ‘öz hakiki demokratların’, ‘has demokratların’ savaşının yarattığı şizofrenik ortamdan kurtulmak mümkün mü?


02.08.2009/ aksam.com.tr


Bundan on yıl öncesine kadar ‘demokrasi’ lafını ettin mi ya modası geçmiş bir solcu, bir komünist oluyordun ya da Kürtçü. ‘Öz demokratların’, ‘öz hakiki demokratların’, ‘has demokratların’ diğerlerini sahteci ilan ettiği bugünse durum şizofrenik bir hal alabiliyor.


Hükümeti eleştirirken ‘yoksa darbecilerin yanına mı düşüyorum’ şeklinde kendinizden kuşkulanabiliyorsunuz örneğin. 12 Eylül darbesinden beslenmiş, demokrasiyi öcü olarak görmüş bir zamanların İslami kesimi gün gelip devran döndüğünde iktidara kurulunca demokratlık bayrağını kimseye kaptırmayabiliyor. Darbecilerin üstesinden gelebilmiş aynı ‘öz demokrat’ hükümet hızını alamayıp farklı yaşam tarzlarının da, ‘başına buyruk kızların’, rock’çı gençlerin de üstesinden gelmeye çalışabiliyor. Öğrencilerin üniversite harç zammıyla ilgili seslerini çıkarmasına bile tahammül edemeyebiliyor. Türbana özgürlük isteyen ‘öz demokrat’ hükümeti devlet düşmanı ilan eden muhalefet, demokratlığından kuşkulanılmaması için türbanlıları kapabiliyor. On yıl öncesine kadar dinozorlar çağına ait bir kavram muamelesi gören demokrasi, bugün en son moda teknolojili 3G telefonları alarak katkıda bulunulacak bir harikaya dönüşebiliyor.


Demokrasi ne demekti ki?

Demokrasi kavramını lise sıralarındaki güdük felsefe derslerinden ya da başlı başına bir enteresanlığın ürünü olan milli güvenlik derslerinden öğrenen bizim gibi garibanlar açısından işin içinden çıkılamayacak bir durum. Yanlış hatırlamıyorsam bir felsefe dersiydi. Demokrasiyi, ‘halkın kendisini yönetmesi’ gibi klişe bir gevezelikle tanımlayan arkadaşa arka sıradan başka bir ‘bilge’ arkadaş itiraz etmiş, demokrasinin halkın örgütlülüğü anlamına geldiğini, İsveç, İngiltere gibi güçlü demokrasilerde bir kişiye işte bilmem 15 tane falan dernek düştüğünü söylemişti. (Hocanın bu tanımdan sonra Kızılay, Yeşilay gibi derneklerin öneminden bahsettiği kalmış aklımda.)


Galatasaray Üniversitesi hocalarından Ahmet Kuyaş’tan bir keresinde, öğrencilerine demokrasiyi anlattığında şaşırdıklarını söylediğini duymuştum. Pek çok öğrencisinin cumhuriyetle demokrasiyi aynı şey sandığını, örneğin demokrasisiyle ün yapmış İsveç’te ya da İngiltere’de krallık rejimi bulunduğunu öğrendiklerinde kafalarının karıştığını söylemişti.


Aslında kafa karıştırmayacak gibi değil. Demokrasinin beşiği İngiltere’de, Irak Savaşı’ndan önce yapılan anketlerde halkın yüzde 70-80’lik oranı savaşa karşı çıkıyordu ama parlamento yüzde 80-90’lık bir oranla Irak’a asker göndermeyi, savaşı onayladı. Yukarıdaki demokrasi bilgilerinle çık işin içinden çıkabilirsen. Yine epey bir süre demokrasi kavramı Amerika’nın Irak’a attığı bombalarla eş anlamlı olarak kullanıldı. Demokrasinin anlamını yitirdiği ve işlemediği en zayıf noktaların savaşlarla birlikte, bizzat o demokrasinin üzerine kurulduğu seçimler olduğunu söylüyor bazı siyaset bilimcileri. Amerika’da başkan dört yılda bir seçiliyor, senato ve kongre seçimleri iki yılda bir yapılıyor. Vali, eyalet parlamentosu, polis şefi, başsavcı gibilerini de hesaba katarsanız Amerikalılar sürekli seçim halinde. Fakat 50 yıldır bir şey değişmiyor. Halkın değişim isteği, demokrasi umudu hep bir sonraki seçime havale ediliyor.


Bu manasızlık durumu Türkiye’de de var elbette. Partisinin adına demokrasi lafını yakıştırabilen Menderes’in “odunu koysam milletvekili seçilir” zihniyetiyle demokrasiye geçen bir ülkeyiz ne de olsa. Örneğin Süleyman Demirel’in, “demokrasilerde çareler tükenmez” sihirli sözünün insan hakları gelişmiş bir ülkeyi anlattığını zanneden olmamıştır herhalde. Biliriz ki burada bahsedilen demokrasi hak aramakla falan ilgili değil, ‘kurnazlık’ ve ‘iş bilmek’tir.


Bu demokrasi denen büyük insanlık talebinin tek başına bir kavram olarak siyasi anlamı ve gücü yoktur aslında. Bugün bu kadar sık kullanılırken yarattığı şizofrenik durum biraz da bu anlamsızlıktan kaynaklanmaktadır. Bana öyle geliyor ki demokrasi talep ederken yanında başka ne söylediğimiz, onu nasıl bir paketin içine koyduğumuz önemlidir. Demokrasiyi talep ederken aynı zamanda laikliği, örneğin çevresel sorunlara çözümü de aynı paketin içinde istemek şizofrenik siyaset ortamını değiştirecek gerçek bir yoldur.


http://www.aksam.com.tr/2009/08/02/haber/yasam/1797/demokrasi_savaslari.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder