23 Ocak 2010 Cumartesi

Jet Fadıl’la uçmaya hazır mısınız?

Biz yıllar sonra, “2000’ler Türkiye Müzesi”nin ibretlik parçasına dönüşene kadar unuturuz sanmıştık ama o karşımıza erken çıktı.


27.06. 2009/ aksam.com.tr


Epey bir kişiyi dolandırdıktan sonra peşine İnterpol’ü takarak jet hızıyla siyasi hayatımıza girip aynı hızla ortadan kaybolduğunda, 20 yıl, 30 yıl, 40 yıl sonra “90’lar-2000’ler Türkiye Müzesi”nin ibretlik bir parçasına dönüşene kadar unuturuz, sistemin bütün günahlarını yüzümüze vuran bu ‘tokatçıyla’ bir daha karşılaşmayız sanmıştık. Fakat o yarım kalmış hesabını kesmek için hiç ummadığımız bir zamanda yine karşımıza çıktı.


Fadıl Akgündüz, nam-ı diğer Jet Fadıl geçen hafta kaldığı yerden, yani Siirt’ten ilan ediyordu; “Burada yapacağımız kompleksin içerisinde Doğu ve Güneydoğu’nun ihtiyacını karşılayacak 100 bin kişilik bir stadyum yapacağız. Siirtspor için hedefimiz büyüktür. Siirtspor’u önce Süper Lig sonra Avrupa’da başarılı olan bir takım haline getirmek istiyoruz. Geçmişteki fabrika hedefimiz gerçekleşmedi ama bölgenin kalkınması gerekir. (…) Geçmişte cezalandırıldık. İnşallah bu kez cezalandırılmayız. Bize engel olunmasın yeter.”


Kendisinin şanlı geçmişini kısaca hatırlamak bu hisli sözlerinin derin anlamını çözmeye yardımcı olacaktır. 1996’da Siirt’te kurduğu şirketi Jet-pa’yla 2000’e kadar otomobil ithal eden Akgündüz, büyük sansasyonunu 1998’de İmza markasıyla yeni bir otomobil üreteceğini duyurarak gerçekleştirmişti. Ulusal kanallarda canlı yayın reklamlarıyla otomobilini tanıtarak sükse yaptı. Geçen yılki bir açıklamasında, o parlak yıllarında kendi sermayesinin 62 trilyon, buna karşılık Koç’un sermayesinin 50 trilyon lira olduğunu söylemişti. Sistemi şu ilkeye göre işliyordu; proje üreteceksin, yüksek kâr payıyla para toplayacaksın, sonra parayı reklama yatırıp daha büyük bir proje pazarlayarak daha büyük paralar kazanacaksın. Nitekim benzer biçimde fabrika ve inşaat projeleri geliştirdi. Fakat eninde sonunda birileri dur diyecekti.


Almanya’da kâr payı yöntemiyle şirketine ortak edip paralarını aldığı insanlar dolandırıldıklarını anlayınca davacı oldular ve Jet Fadıl’ın ‘nitelikli dolandırıcılık’ suçundan ağır hapsi istendi. İnterpol tarafından kırmızı bültenle arandığı sırada 3 Kasım 2002 seçimlerinde milletvekili seçilmeyi başararak efsanesine farklı bir boyut kattı. Dokunulmazlık zırhına kavuşmuştu ki, bu kez karşısına Tayyip Erdoğan çıktı. Hile karıştığı gerekçesiyle tekrarlanan seçimler Erdoğan’ı başbakanlığa taşırken, milletvekilliği düşen Jet Fadıl’ın bir anda parlayan siyasi yaşamı hapishanede söndü. 2006’da sona eren davadan 4 yıl hapis cezası çıkarken, ceza paraya çevrildi. Yargıtay yapılan başvuru üzerine davayı usulden bozarak yeniden mahkemeye gönderdi. 2008’in son günlerindeyse 7 yıllık zaman aşımı doldu, dava düştü ve Jet Fadıl ödediği 150 bin YTL cezayı da geri aldı.


Jet Fadıl’ın ‘Türkiye rüyası’

Şimdi Jet Fadıl yeniden karşımızda. Geçen haftaki iddialı sözlerinin şifrelerini çözüp şöyle çevirebiliriz artık; “Sizden tekrar paralarınızı istiyorum, önce Siirt’te, sonra Türkiye’de ve Avrupa’da işler çevireceğim. Geçen sefer yarım kalmıştı ama bu sefer azimliyim, bana gölge etmesinler yeter.”


Jet Fadıl günümüz ‘Türkiye rüyası’nın, 2000’lerle birlikte yeni boyut kazanan siyaset yapma biçiminin mantıki sonucu, en kristalize halidir aslında. Sistemin sorunlarını apaçık yansıttığı için günah keçisi ilan edilmiştir. Kâbustan bir kaçış yöntemi olarak onu ciddiye almamak tercih edilmiştir. Geçen haftaki açıklamasını gazeteciler eğlence kaynağı gibi sunarken, ‘uçuk hayalleri’ inceden dalgaya alınmıştır. Fakat ‘tokatlamanın’ inceliklerini en iyi bilen gazeteciler değil elbette Jet Fadıl’dır. Onun proje geliştirme, ‘tokatlama’, reklam yapma ve daha büyük projelerle daha büyük tokatlar atma şeklinde özetlenebilecek ‘Türkiye rüyası’yla uçmaya hazır hâlâ çok kişi vardır. Bu durum aynı zamanda onun önümüzdeki ilk genel seçimlerde yeniden siyaset sahnesinde boy gösterecek olmasının da dayanağıdır.


Kendisi siyaset yapma biçimi bakımından, döneminin diğer büyük ismi Cem Uzan’la Türkiye’nin ufkunu açmıştır. İkisinin ortak özelliği başlangıçta ciddiye alınmaması, sonrasındaysa sürpriz başarılara imza atmasıdır. Biri peşinde İnterpol olduğu halde meclise girerek, diğeri sıfırdan yüzde 7’lik gibi bir oy oranı tutturarak hedefe ulaşma konusunda paranın ve reklamın her şeyden üstün olabileceğini göstermiş, çığır açmıştır.


Bugün İstanbul’da gezerken iki adımda bir belediyenin reklamlarına, proje duyurularına rastlamamızı bu ikiliye borçluyuz. Son yerel seçimlerden önce metrodaki ve vapur iskelelerindeki LCD ekranlarda dönen bir reklam klibine rastlamıştım.

Büyükşehir’in gerçekleştirdiği iddialı projelerin tanıtıldığı reklamın ana fikri, “oyunuzu bize verin bu iddialı projelere devam edelim” sözleriyle açıklanabilir. Neydi o gösterilen projeler; biri Formula 1 pisti, diğeri Atatürk Olimpiyat Stadı. Büyük paralar harcanan iki projenin ortak özelliğini biliyorsunuzdur; birinde maç yapılmıyor, diğerinde yarış... Türkiye’nin en kötü projeleri listesinin ilk sıralarını kimseye kaptırmayacak kadar iddialılar. Ve elbette belediye başkanı adayı, kendi imzası olan bu projelerle tekrar oy istemekten çekinmiyor. Ve o belediye başkanı hayallerini gerçekleştirip seçimleri kazanabiliyorsa, bu konuda daha önce maharet geliştirmiş Jet Fadıl neden kazanamasın. Çünkü biliyoruz ki Jet Fadıl’ın iddialı projeleri çok daha yüksekten uçar.


http://www.aksam.com.tr/2009/06/27/haber/yasam/1388/jet_fadil_la_ucmaya_hazir_misiniz___.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder